EĞİTİMDE YENİ YÖNETİM ŞEKLİ; İDARE EDEMEYENİ İDARE ET
Son dönemlerde karşılaştığım bir olay sonrası bu konuyu bir ekiple şöyle bir hafta on gün masaya yatırınca çok acı bir tablo karşıma çıktı. Bu durumun arada bir yaşandığını sanırken bir yönetim şekline dönüştüğünü fark ettim.
Malum okul yöneticileri seçimlerinde liyakat, ilgili yönetmelikteki “ yapılır, seçilir, edilir, verilir..” den ibaret halinde. “Asıl kriter” diye bir şey var sanki.
Okul yönetimleri eğitimin en önemli mekanizmasıdır.
İtiraf etmeliyim ki öyle okul yöneticilerimiz var ki kendi gözümden sakınıyorum. Hep var olsunlar ki sadece okulun değil okulun ikamet bölgesinin bile kaderini değiştiriyor. Bizim de olumlu şeylere karşı umudumuz oluşuyor, teşekkür ederiz.
Ama maalesef ki sanki bu yöneticilerimiz istisna haline dönüşüyor. Okullarımız yönetilemiyor. Liyakatin arka planda tutulması mı diyelim liyakat kriterinin değişmesi mi diyelim ama ne dersek diyelim okulları perişan eder hale geldi.
Bir yönetici bulunduğu konumun gereklerini yapacak bilgi ve beceriye sahip olmalı. İletişim becerileri gelişmiş olmalı. Krizi çözebilmeli, yönetebilmeli. Donanımlı olmalı. İşbirlikçi, ekip halinde çalışmayı, çalıştırmayı başarabilmeli.
Ama bakıyorsunuz; sorun çözmesi gerekenler sorun çıkarıyor. Bulunduğu konuma yakışır davranmayı bırakın görevi kötüye kullanmaya kadar gidiyor. Okulunda çalışanlara eziyet haline geliyor.
Hiyerarşi, üstün üstü diye bir şey yok, kandırılıyor muyuz?
Peki okulunda yönetilemeyen, sorun yaşayan eğitim çalışanları ne yapacak? Üst mercilere çözüm için müracaat eder. Aaa bi bakıyorsunuz ki üst diye bir şey yok onlar da şikayet ettiğimiz bir okul müdürü gibi. Koruyorlar. Yanlışı koruyorlar yanlış anlamayın. Öyle böyle korumuyorlar hem de. Sizi yönetemeyenler ne yaparsa yapsın…
Seni idare edemeyeni sen idare et.
Gittiniz, yaşadıklarınızı anlattınız, eğitici olarak eğitim adına konuştunuz. Aldığınız cevap ne? Sürülürsünüz. Yani ola ki müdürünüzü şikayet ederseniz tamam soruşturma açılacak ama sonucuna da katlanırsınız. Sonuç tabi ki müdürü haklı. İlerleyen zamanda bu sonucu da bulamayacağız. Sayın yönetemeyen yöneticimizi şikayet ettiniz diye hem yer değişikliği hem manevi tazminata tabi tutulabiliriz. İncittiğimiz için zat-ı şahanelerine para öderiz yakında. Bakın iyi düşünün, olur kesin demi?
Biz usandık, biz utandık. Siz zahmet etmeyin.
Öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki anlatırken bizim edebimize dokunuyor. Anlattığımız kişiler ise koruyor, destekliyor, perçinliyor. Orada olmanızın sebebini biz bilmiyoruz demek ki anlamakta zorlandığımıza göre?
Aslında…
Durumun özeti şu; biz oraya yönetici atadık pardon o hak etti. Biz zaten onu biliyoruz. Hatta sizin anlattıklarınızdan fazlasını da biliyoruz. Ama senden, sizden geçeriz de ondan geçemeyiz. Onlarca, yüzlerce eğitim çalışanından, öğretmenden vazgeçeriz ama yönetemeyenlerimizden vazgeçmeyiz.
Peki neden vazgeçmiyorlar? Geçmezler, geçemezler. Hepsi biri, biri hepsi için gibi. Çok önemliler birbirleri için.
Bu durum karşısında eğitim çalışanları ne yapacak?
Asıl çözüm burada. evet gidiyorsunuz; en üste, “susun ya da gidersiniz” diyorlar. Çok ilginç bir şey de burada var; bakın sizi bir okul örneği ile korkutuyorlar ama korkutulan okuldakileri de başka bir okul örneği ile. Daha kaç okulda yaşandı bu korkunç şeyler? Artık onlara ayan.
Bunlara maruz kalan eğitim çalışanları da susuyor, yönetilememeyi kabul ediyor, kendini idare edemeyeni idare etmeye başlıyor.
O zaman sorayım; idare ettiğiniz kişi mi siz mi hakkınızla, bulunduğunuz konumdasınız? Liyakat, liyakatsizlikten neden korkuyor?
Korku; korkması gerekenin kim olduğunun bir önemi yok.
Kim alırsa üstünde kalıyor.
Gülay ÇETKİN
Eğitim Gücü Sendikası
Denizli İl Temsilcisi